Fiziki Ve Tarihi Çevre

100 0

Coğrafi Yapı

Doğu Karadeniz Bölümü’nde yer alan Trabzon ili 4.685 km2 yüz ölçüme sahiptir. Trabzon, Kalkanlı dağlık kütlesinin kuzey yamaçlarında kurulmuştur. İlin güneyini kuşatan sıradağların yükseltisi yer yer 3000 metreyi bulmaktadır. Trabzon kent merkezi deniz kıyısından hemen içeride başlayan ve güneyde Boztepe’nin üzerine kadar uzanan ve giderek yükseltisi artan düzgün olmayan teraslar üzerinde kuruludur. Kuzey yönünden Karadeniz’e kıyısı olan ilin güneyinde Gümüşhane ve Bayburt, doğusunda Rize, batısında Giresun bulunmaktadır.

Trabzon’un ilçeleri Akçaabat, Araklı, Arsin, Beşikdüzü, Çarşıbaşı, Çaykara, Dernekpazarı, Düzköy, Hayrat, Köprübaşı, Maçka, Of, Ortahisar (merkez ilçe), Sürmene, Şalpazarı, Tonya, Vakfıkebir, Yomra’dır.

İl topraklarının güneyinde doğu-batı istikametinde denize paralel olarak uzanan dağlık alanların yükseltisi Rize sınırına yaklaşıldıkça artar. İli güney doğusundaki Haldizen dağları 3000 metrenin üzerinde zirvelere sahiptir. İlin yüzölçümünün yaklaşık % 77’sini dağlar, % 23’ünü platolar oluşturur. Doğu Karadeniz dağlarının kuzey yamaçları diktir. Bu dik yamaçlar birbiri ile az çok aynı doğrultudaki birçok derin vadilerle yarılmıştır (Pural, 1995). Dağlık yeryüzü şekillerinin oluşmasında akarsuların etkisi büyüktür. İlin güneyindeki dağlardan doğan akarsular batı-doğu istikametinde birbiri ardınca sıralanan derin vadilerin oluşmasını sağlamıştır. Bu vadiler içinde en derin ve geniş olanı, Trabzon-Erzurum yolunun da geçtiği Değirmendere vadisidir. Değirmendere vadisi denize yaklaştıkçe ildeki en geniş düzlüklerin oluşmasını sağlamıştır. İl merkezi de bu nedenle Değirmendere vadisi çevresinde gelişme göstermiştir.

İlin önemli akarsuları Solaklı Çayı, Yomra, Değirmendere, Sera, Foldere, Kale deresi, Yanbolu deresi, Karadere, Koha deresi, Sürmene deresi, Solaklı çayı, Baltacı deresi ve Söğütlü deresidir. Akarsular, ilin güneyindeki yüksek dağlık alanlardan kaynağını alır. Denize ulaştıkları yerlerde küçük ovalar, düzlükler oluştururlar. Bu düzlükler, toprakları verimli olmasına karşın kalabalık yerleşimlerin görüldüğü yerlerdir.

Trabzon ilindeki en gelişmiş vadiler batıda güney-kuzey yönünde uzanan Foldere vadisi, Değirmendere akarsuyunun kurulu olduğu güneybatı-kuzeydoğu doğrultusunda Karadere vadisi ve doğudaki güney-kuzey uzanış gösteren Solaklı deresi vadisidir.

Yeryüzü şekilleri içerisinde dağlar en geniş paya sahiptir. Ordu’daki Melet suyu yakınlarından başlayan Doğu Karadeniz dağlarının bir bölümü Trabzon ili sınırları içinde yer alır. İlin güneyinde Kuzey Anadolu dağları uzanır. Batıda Ordu’daki Melet Suyu yakınlarından başlayıp Çoruh vadisine kadar uzanan Doğu Karadeniz dağlarının bir bölümü de bu ildedir.

Dağlık alanlar üç farklı kesimle adlandırılır: Değirmendere’nin batısında Zigana dağları kesimi, Solaklı çayı ile Değirmendere arasındaki Trabzon dağları ve Solaklı çayının doğusunda kalan alan Soğanlı dağları olarak adlandırılır. İlin kıyı kesimi ise fazla girintili çıkıntılı değildir. Burada akarsuların oluşturduğu küçük düzlükler bulunur. Şehrin batısındaki Değirmendere ve şehrin doğusundaki Yanbolu deresi ile Karadere derin ve dik vadiler oluşturmuştur.

Gümüşhane-Trabzon yolu üzerindeki Zigana geçidi önemli bir yol güzergâhıdır.  Doğu Anadolu illeri ile ulaşımının sağlanmasında bu güzergâh önemlidir. İldeki plato ve yaylalar ilin güneyinde doğu-batı doğrultulu uzanan dağların eteklerinde yer alır. İldeki en önemli göller, Çakırgöl, Uzungöl ve Sera gölüdür.

İklim

Trabzon merkezi ve çevresinde yıllık sıcaklık ortalaması yaklaşık 15 derecedir. İç kesimlere doğru gidildikçe denizel etkiden uzaklaşılmakta ve yeryüzü şekilleri dağlık özellik gösterdiğinden yıllık sıcaklık ortalaması 12 derece civarına düşmektedir. Kıyı kesiminde Karadeniz’in etkisiyle oluşan nemli iklim özelliği ve yağışlar güneye doğru gidildikçe denizden uzaklaşılmasıyla bu etki azalmaktadır. Kıyı şeridinde yağmur şeklinde görülen yağışlar, güney kesimlere doğru gidildikçe kar şeklinde düşmektedir.

Yağış miktarı kıyı kesiminde batıya doğru gidildikçe artmakta, Akçaabat’ta 687 mm iken, Of’ta 1.680 mm’ye yükselmektedir. Yöredeki rüzgârların yönü ve hızı güney- güneybatı yönünde olmaktadır.  Sıcaklık yıllık ortalaması 14,6 derecedir. Yıllık yağış ortalaması 822 mm’dir. Karadeniz iklim özellikleri nedeniyle, yaz ayları serin, kışlar ılık geçmektedir. Güneye doğru kıyıdan uzaklaşıldıkça ve dağlık saha arttıkça iklim karasal özellik göstermekte, sertleşmektedir. Ortalama karla örtülü gün sayısı 7,6 gündür.

Yörenin bol yağış alması ve arazi yapısının eğimli olması nedeniyle toprak kaymaları sıkça görülmektedir. İlde farklı toprak tipleri görülmekle birlikte, en geniş alan kaplayan podzolik topraklardır ve yüksek kesimlerde kahverengi orman toprakları ile yüksek dağ-çayır toprakları bulunmaktadır. Yaylalar geniş otlak alanlarıyla hayvancılık faaliyetlerine elverişli ortam sağlamaktadır.  

Doğu Karadeniz havzasında ve Türkiye’nin en çok yağış alan bölgesinde bulunduğundan dolayı ilin kuzeye bakan yamaçları gür bitki örtüsüyle kaplıdır. Doğal bitki örtüsünü iğne yapraklı ve geniş yapraklı ormanlar oluşturur.  En çok görülen ağaç türleri, sarıçam, ladin, köknar, gürgen, meşe, kızılağaç ve kestanedir. Ormanaltı örtüsünde en çok görülen türler ise orman gülü, karayemiş, defne, şimşirdir. Kıyı kesimindeki yaygın türler, fındık, kızılcık, çobanpüskülü, muşmula, defne, orman gülü gibi ağaççık ve sarmaşık türleri görülmektedir.  Alpin çayır katları hayvancılık bakımından elverişli olmaktadır.

Yörenin başlıca tarım ürünleri tütün, mısır, fındık, çay, fasulyedir. Başlıca sanayi ürünleri çimento, balıkyağı, balık unu, tuğla, kiremittir. Trabzon il sınırları içindeki Söğütlü, Yıldızlı (Sera), Değirmendere kıyı ovaları ile deniz kıyısındaki küçük düzlükler geçmişte bu ilin sebze ihtiyacını karşılamaktaydı.

Yaban Hayatı

İldeki ormanlık alanlarda yaşayan başlıca hayvan türleri arasında, ayı, kurt, çakal, domuz, tilki, dağ keçisi, sansar, tavşan, sincap, porsuk yer alır. Avlanabilen kuş türleri içinde ise yaban ördeği, çulluk, keklik, karatavuk, bıldırcın ve üveyik yer alır.

Dağ Horozu (Tetrao mlokosiewiczi), dünyada yaşayan 18 adet Dağ Horozu, Paçalı Tavuklar (Tetraoninae) türünün Türkiye’de yaşayan tek temsilcisidir. Kafkasya endemiği olan bu tür, dağ horozlarının Avrasya’daki en dar yayılışa sahip olanıdır. Dağ horozunun en batıdaki popülasyonları Trabzon ili, Çaykara ilçesi, Uzuntarla Köyü mevkiinde yaşamaktadır.

Bölge kültürünün kara hayvanlarına kıyasla deniz canlılarıyla etkileşimi daha fazladır. Karadeniz’de bulunan ve avlanan canlılar arasında hamsinin yöre insanının hayatında ayrı bir yeri vardır. Çeşitli yiyeceklerle sofraları süsleyen hamsi manilerde, türkülerde, halk oyunlarının figürlerinde dahi karşımıza çıkar. Cumhuriyet’in ilk yıllarında hakkında yazılmış bir kitapla kütüphanelerde de yerini almıştır hamsi. Hamamizade İhsan Hamsiname adlı eserinde hamsinin anatomisi, doğal yaşam alanı, bölge insanının hayatında aldığı roller gibi pek çok konuda hamsiyle ilgili malumat vermiştir (Hamamizade İhsan, 2007).

İnsan Yerleşimi

Doğu Karadeniz Bölgesi’nde dağlar kıyıya paralel olarak uzanır. Arazi sık birbiri ardı sıra devam eden vadi ağlarıyla derin bir biçimde yarılmıştır. Engebeli arazi ve derin vadiler topraktan faydalanmayı, kara ulaşımını ve yerleşmeyi zorlaştırmıştır. Bölge genelinde araziye yayılmış dağınık yerleşimler görülmektedir.

Osmanlı devletinin son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında bölgenin en önemli sorunlarından biri sağlıktır. Bilhassa derelerin ve nehirlerin denize döküldüğü yerlerin civarında sıtma gibi hastalıklar eksik değildir. Sahil kesiminde sıkça görülen salgın hastalıklar insanların yerleşim için sahil kesimini değil iç kesimleri ve yüksek yaylaları tercih etmelerine neden olmuştur. Sözünü ettiğimiz bu durum 1950’li yıllardan sonra değişmiş ve sahil kesimlerinin nüfusu bu dönemden itibaren hızla kalabalıklaşmaya başlamıştır.

Arazisi engebeli olan bölgede yerleşimler dağınıktır. Ekilebilir alanların da sınırlı olduğu bölgede insanlar tarla açmak için ormanlık alanların içlerine doğru yeni yerleşim bölgeleri oluşturmuşlardır.

İlin kıyı şeridi akarsu ağızlarında genişleyen dar düzlüklerden oluşur. Yer yer denizin doldurulması yoluyla yerleşim alanı genişletilmeye çalışılmıştır. İl nüfusunun % 80’i kıyı kesiminde yoğunluk göstermektedir. Bunda tarıma ve yerleşime elverişliliğin etkisi görülmektedir. İç kesimlere doğru dağlık yerleşimler görülmekte ve burada nüfus da giderek seyrekleşmektedir.

Trabzon Tarihi

Trabzon ve çevresinde yaşadığı bilinen en eski yerleşimciler Gaşkalardır. Oğuzların öncü kollarından biri olarak kabul edilen Gaşkalar çeşitli kaynaklarda Gas/Gaş/Kas/Kaş gibi adlarla anılmaktadırlar. MÖ. 14. yüzyıla tarihlenen Hititlerden kalmış metinlerde bunlardan söz edilir. Bölgenin tarih öncesi yerleşimcileri arasında Mar, Tibaren ve Mosklar gibi Kafkasya kökenli halkların adından da söz edilir. MÖ. 8. yüzyıldan sonra Karadeniz’in kuzeyinde yaşayan ve İskitlerin baskısı nedeniyle güneye inen Kimmerler bölgeye geldiler. Kimmerler, MÖ. 695’ten itibaren Karadeniz Ereğlisi ile kuzeye çıkarak doğuda Trabzon’a kadar olan sahayı ele geçirmiş, ancak İskit baskısı karşısında duramayarak Kırım ve çevresine çekilmek zorunda kalmışlardır (Tellioğlu, 2005).

Kimmerlerin atası, Nuh tufanıyla ilgili Tevrat kaynaklı rivayette Nuh Peygamber’in oğlu Yafes’in oğullarından Gomer olarak gösterilmektedir. Kimmerler Doğu Karadeniz’de ilk olarak Kolkhis topraklarını istila etmiş ve Kolkhis krallığına son vermişlerdir.

Kimmerlerden sonra İskitler bu bölgede görülmüşlerdir (Bilgin, 2000; Tellioğlu, 2004). İskitler; Tevrat’ın Aşkenaz, İranlıların Saka, Asurluların Aşguzay, Yunanlıların İskit olarak farklı isimlerle adlandırdığı bir topluluktur. İskitlerin Karadeniz bölgesine yerleşmeleri, Yunanlıların bu mıntıkaya koloni kurmalarından önce olmuştur.

Miletliler MÖ. 8. yüzyılda bölgeye gelmiş ve ilk olarak Sinop’ta koloni kurmuşlar Sinop’tan sonra da Karadeniz kıyılarında koloniler kurmaya devam etmişler. Bölge tarihiyle ilgili nispeten detaylı bilgiler Yunan/Miletos kökenli kolonicilerin bölgede koloniler kurdukları MÖ. 8. yüzyıldan sonrasını kapsar. Doğu Karadeniz’in tarihiyle ilgili ilk bilgiler de koloniler döneminde ve devamında bölgeye gelmiş olan Yunanlı tarihçi, asker/yönetici, coğrafyacı ve seyyahların eserlerine dayandırılır. Trabzon’un tarihiyle ilgili olarak da yine bu kaynaklardan yararlanılmaktadır. Bahsi geçen antik döneme ait bu kaynaklarda bölgede yaşamış İskit, Kolh, Dril, Makron, Mossinoik gibi adlarla anılan çeşitli halklardan söz edilir. Bu halklar bölgede siyasi otorite kurmuş olan Pers, Pontus, Roma ve devamında Bizans dönemlerinde, özellikle de Hıristiyanlığın bölgede yayılmasından sonra asimile olmuş, Yunan kültürü içinde erimiş ve tarihe karışmışlardır.  

Karadeniz kıyılarındaki Miletosluların kurduğu kolonilerin o dönemdeki merkezi Sinop idi ve Trabzon’da kurulan koloni de Sinop’a vergi ödemekteydi. Yaygın şekilde kabul edilen görüşe göre Trabzon şehri ilk olarak Miletoslu koloniciler tarafından kurulmuştur. Fakat bu doğru bir iddia değildir: Koloniciler şehir kurmuyor, mevcut şehirlerle ticaret yapabilmek için deniz kıyısında liman, iskele inşa ediyorlardı. Trabzon’da da bir liman inşa edip burada ticaret yapmışlardır.

Trabzon adına, “Trapezos” olarak ilk kez, Ksenophon’un “Anabasis” adlı kitabında rastlanmaktadır (Ksenophon, 1974: 146). Trabzon şehrinden ilk kez söz eden kişi olan Ksenophon, MÖ. 400 yılında bölgeden geçmiştir. Bu tarihlerde şehirdeki liman Yunan kolonicilerinin kontrolündeydi. Trabzon adının eski Grekçe masa ya da trapez/yamuk biçimi karşılığı olarak “trapezos” kelimesinden geldiği görüşü ağırlık kazanmaktadır.

Miletosluların kurduğu koloniler deniz kıyısındaki doğal limanlarda bulunuyordu. Bu kolonilerden başka Doğu Karadeniz Bölgesi’nde antik dönemde çeşitli halkların yaşadığını biliyoruz. Bölgenin hemen tamamında Kimmerler ve onlardan sonra İskitler, Trabzon ve Rize’nin bulunduğu topraklarda Makronlar, İkizdere-Ovit civarında Heptakometler, Batum ve buranın doğusunda Kolkhlar, Trabzon’un batısında ve ilin iç kesimlerinde Mossinoikler, Giresun’un batısından Perşembe’ye kadar olan topraklarda Tibarenler, Torul ve çevresinde Driller, Khalibler de Gümüşhane’den Erzurum’a uzanan bölgede yaşamış halklardır. Araştırmacılar Homeros’un destanlarında sözü edilen madencilikteki hünerleriyle meşhur Halizonların Khaliblerle aynı halk olduklarında hemfikirdirler (Bilgin, 2000).

MÖ. 606 yılında Medler, İskitlerin Küçük Asya topraklarındaki gücünü kırdı. İskitler bu tarihten sonra bir daha siyasi birliklerini kuramadılar. Medlerin hâkimiyetine de Persler son verdi. MÖ. 550 yılında Perslerin gücü Doğu Karadeniz kıyılarına kadar ulaştı. Persler, sahip oldukları toprakları satraplık adını verdikleri eyaletlere ayırarak yönetmişler ve Trabzon bu dönemde Kapadokya Satraplığına bağlı kalmıştır. Daha sonraları Doğu Karadeniz’deki yerleşimler merkezi bugünkü Amasya’da olan Pont Satraplığına bağlı olarak yönetildi. Trabzon MÖ. 334 yılında Büyük İskender’in doğu yönünde yaptığı seferlere kadar Pers hâkimiyetinde kaldı. Büyük İskender’in MÖ. 323’te ölümü üzerine işgal ettiği topraklar ordusundaki generaller arasında paylaşıldı. Bu paylaşımdan kısa bir süre sonra, MÖ. 298’de Mitridat ismiyle anılan bir Pers soylusu Orta Karadeniz’de Pontus Krallığını kurdu. Bu krallık I. Farnakes döneminde önce Sinop’u ele geçirdi ardından da bütün Doğu Karadeniz kıyılarına hâkim oldu. Pontus Krallığı genişlemesini sürdürerek imparatorluk halini aldı ve bu durum Roma İmparatorluğunu rahatsız etti. İki imparatorluk arasında çatışmalar başladı. Bu çatışmalar MÖ. 63’e kadar sürdü ve sonunda Pontus İmparartorluğu yıkıldı ve Trabzon’un da dâhil olduğu Pontus toprakları Roma İmparartorluğunun eline geçti.

Trabzon şehri gerek limanı gerekse İmparatorluğun doğu sınırına yakın olmasından dolayı Roma döneminde İmparatorluğun önemli merkezlerinden biri olmuştur. Bu dönemde Güzelcehisar’da yapılan liman (Bella Castron Limanı) bölgenin en önemli ticaret merkezi oldu. Hıristiyanlığın bölgede yayılmaya başlaması da Roma döneminde gerçekleşmiştir. Roma İmparatorluğu’nun ikiye bölünmesinden sonra Trabzon, Doğu Karadeniz Bölümü içerisinde Roma hâkimiyetinde kalmıştır.

1. yüzyılın sonlarından itibaren Trabzon hızla önem kazanmış ve gittikçe büyümüştür. İmparator Vespasiyanus zamanında (67-77) Yukarı Mezopotamya ve Doğu Anadolu’yu birbirine bağlayan yollar yapılmış, kent yeni ticarî fonksiyonlar kazanmıştır.

276 yılında Got İstilâsına uğrayan şehir büyük ölçüde tahrip edilmiş, bu tahribatın ardından Romalılar trafından yeniden onarılmıştır. İlerleyen yıllarda bölgede Hıristiyanlık yayılmaya başlamış ve bu dönemde Trabzon şehri önemli bir dinî merkez olmaya başlamıştır. Sonraki devirlerde Boran işgaline maruz kalan şehir yine büyük oranda yıkılmış, talan edilmiştir.

Bizans İmparatorluğu doğu sınırında sürekli olarak Perslerle çatışma halindeydi. Trabzon ve çevresine 530 yılında Bulgar Türklerini yerleştiren İmparatorluk, bu suretle bölgedeki gücünü tahkim etmiştir.

Doğu Karadeniz kıyıları 705 yılında Arap akıncıları tarafından işgal edilmiş, bir ara Trabzon bu akıncılar tarafından ele geçirilmiş ise de 715 yılında Bizanslı komutan Leon tarafından geri alınmıştır. Bölgede hâkimiyet bundan sonra uzun yıllar Arap ordularıyla Bizans arasında sürekli el değiştirmiştir.

Selçuklular, 1071’den sonra, Trabzon ve yöresine hâkim olmuşlarsa da, şehri ele geçirmeye muvaffak olamamışlardır. Trabzon’da vali olarak görev yapan Theadore Gavras 1075 yılından sonra bölgeyi Bizanstan bağımsız olarak yönetmeye başlamıştır. Bizans’ın Haçlılarca 1204 yılında işgal edilmesinden sonra, İstanbul’dan kaçan Kommenos hanedanına mensup Aleksius ve David adlı kardeşler Trabzon’a gelerek Gürcistan Kraliçesi Thamar’ın desteği ile burada Rum Krallığını kurdular. Trabzon Rum Krallığı döneminde (1204-1461) yaklaşık 40 bin Kuman/Kıpçak Doğu Karadeniz’de Çoruh havzasına yerleştirildi. Trabzon Rum Krallığı en parlak dönemini I. Manuel Komnenos zamanında (1238-1265) yaşamıştır.

Yıldırım Bayezid 1389’da Samsun ve çevresini ele geçirdikten sonra Trabzon Rum Krallığı, Osmanlı Devletine vergi ödemek zorunda kaldı. Osmanlı Devleti Trabzon’a karşı ilk ciddi seferlerine II. Murat döneminde başlamışsa da şehrin fethi gerçekleşmemiştir. Türkler karşısında zor durumda kalan Trabzon Rum Krallığı, bölgenin güçlü devletlerinden Akkoyunlulardan Osmanlı’ya karşı yardım istemiş, ülkesinin doğusundaki bu ittifaktan rahatsız olan İstanbul Fatihi Sultan II. Mehmet doğu seferine çıkmaya karar vermiştir. 1461 yılında kenti hem kara hem de denizden kuşatan Fatih Sultan Mehmet, Trabzon’u çatışmaya girmeden teslim almış ve böylece Bizans devletinin son kalıntısını ortadan kaldırmıştır. Şehir fethedildikten sonra sancak teşkilatı kurulmuş ve 17.  yüzyılın ortalarında eyalet teşkilatı kurulana dek sancak olarak idare edilmiştir. Sancağın merkezi Trabzon şehri olduğundan sancak bu adla anılmıştır.

Trabzon sancağının önemli hususiyetlerinden biri de şehzâde sancağı olmasıdır. Şehzâde Abdullah 1470 yılında Trabzon sancakbeyi idi. Şehzâde Selim de 1487-1510 yıllarında bu sancağın sancakbeyliği görevini yürütmüştür. Özellikle Şehzade Selim zamanında Trabzon önemli bir kültür merkezi haline gelmiştir (Bostan, 2002). Hükümdarlığı döneminde Osmanlı Tarihinin en güçlü padişahlarından biri olan Şehzade Selim 1489 yılında Trabzon valisi oldu. Selim’in oğlu Süleyman da 1494 yılında Trabzon’da dünyaya geldi. Sancak Beyi olan Şehzade Selim, oğlunun yetişmesi için tanınmış bilginleri Trabzon’a getirterek şehrin kültür hayatına önemli katkılarda bulundu (Okuyan, 2003: 24-25). Önce Selim ardından da Süleyman’ın sancak beyi olarak Trabzon’da bulunmuş olmaları şehrin gelişmesi ve büyümesi neticesini getirmiştir.

Yavuz Sultan Selim’in sancakbeyliği zamanında Trabzon şehri Şah İsmail’in propagandalarının hedefi olmuştur. Safevi Devleti’nin baskılarından kaçan Müslümanlar bu dönemde Osmanlı Devletine sığınmıştır. Sığınmacıların büyük kısmı Trabzon vilayeti dâhilinde çeşitli yerlere iskân edilmişlerdir.

17. asırda Celali isyanları ve yine bu dönemde Karadeniz’in doğusundan gelen korsanların saldırı ve yağmaları nedeniyle sıkıntılar yaşanmıştır. Özellikle 17. asrın ikinci yarısından sonra Osmanlı Devletinin Rus sınır bölgelerinde görevli valileri, zamanlarının büyük bölümünü hudutlardaki kalelerde geçirmek durumunda kaldılar. Bu durum şehir ve sancaklarda yerel yöneticilerin nüfuzlarını arttırmalarına sebep olmuştur.

18. yüzyılda Osmanlı Devleti eski gücünden bir hayli uzaklaşmış, askeri, siyasi ve ekonomik olarak çok şey kaybetmişti. Ülke genelinde taşra yönetiminde olduğu gibi bu bölgede de ayanlar güçlenmeye başladı. Rusya ile yapılan ve şiddeti sürekli artan savaşlardan dolayı devlet ayanlara muhtaç kalıyor, bu durum ayanları iyice şımartıyordu. Ayanlar içinde arzuları yerine getirilmeyenlerin birçoğu yanlarına aldıkları silahlı gruplarla eşkıyalık yapmış bazıları devlete karşı isyana kalkışmıştır. 18. yüzyılda yaygınlaşan eşkıyalık hareketleri bölgedeki birçok kazada olduğu gibi Of kazasında da sosyo-ekonomik açıdan köyleri harabeye çevirmiştir. Bu kargaşaların önünü almak için alınan tedbirlerden biri 1709 tarihinde bazı köylerin Karadeniz’in Kafkasya kıyılarındaki Anagra (Gagra) kalesine sürülmesidir (Çelik, 2005: 38).

Karadeniz’in tamamına hâkim olmak çabasındaki Ruslar 1810 yılında Akçaabat’ın Sargana kıyısına çıkartma yaptılar. Bu çıkartma halk tarafından püskürtülmüş ve Ruslar geri çekilmişlerdir. Bu yüzyılda Tuzcuoğlu isyanlarıyla sarsılmış bu bölge.

Bölgenin ileri gelenlerinden olan Tuzcuoğlu Memiş Ağa, en başta Ruslara karşı yapılan muharebeler olmak üzere Osmanlı Devleti’ne çeşitli hizmetlerde bulunmuş, bu hizmetlerine karşılık olarak “kapucubaşı” unvanını elde etmiştir.  Hazinedarzâde Süleyman Paşa’nın Trabzon’a vali olarak atanmasından sonra Memiş Ağa’nın Sarayla arası açılmaya başlamıştır. Buna sebep yeni vali ile giriştiği nüfuz mücadelesidir. Vali Süleyman Paşa, kendisi için tehdit olarak gördüğü Memiş Ağa’nın öldürülmesi için Saraydan izin istemiş ve sonunda istediği izni elde edince yakalayıp idam etmek üzere Memiş Ağa’yı yanına davet etmiştir. Davete icabet edip Sürmene’ye gelmiş olan Memiş Ağa, aleyhinde düzenlenen tertibi burada öğrenip oradan uzaklaşmıştır. Bundan sonra daha önce çeşitli iyilikler yaptığı yöre ağalarından kendisini desteklemelerini istemiş ve etrafına topladığı kuvvetlerle gücünü arttırmıştır. Memiş Ağa’nın emrindeki kuvvetler kısa zamanda şehrin her tarafına yayılmış bölge tarihinin en büyük isyanı patlak veriştir. Nihayetinde Ağustos 1816’da Trabzon, Memiş Ağa tarafından ele geçirilmiştir. Trabzon’u ele geçiren isyancılar batıya doğru ilerlemelerini sürdürmüş ve Giresun kalesini kuşattıkları sırada hükûmet kuvvetlerinin mukavemetiyle karşılaşmışlardır. Hükûmet kuvvetleri isyancıların ele geçirdiği yerleri kurtararak Kasım 1816’da Trabzon’u yeniden ele geçirmiştir. Hükûmet üzerlerine gittikçe etrafındakiler desteğini çekmiş ve Memiş Ağa yalnız kalmıştır. Son olarak Of’ta bir konakta bulunduğu sırada üzerine gönderilen 25.000 kişilik bir kuvvetle etrafı sarılan Memiş Ağa Ekim 1817 tarihinde ele geçirilmiş, derhal boynu vurularak kesilen başı İstanbul’a gönderilmiştir. 1715 yılında doğmuş olduğu bilinen Memiş Ağa, öldürüldüğünde 102 yaşındaydı.

Tuzcuoğlu isyanı bastırıldıktan sonra bölgedeki nüfuzlu ailelerden bazılarının yerleri değiştirilmiştir. Memiş Ağa’nın damadı olan Kalcıoğlu Osman Ağa da yeri değiştirilen ayanlardan biriydi. Tekrar eski yerine dönmek istemiş ve isteği kabul edilmeyince aynı durumdan şikâyet eden ayanlarla birlikte isyan başlatmıştır. Bu isyan vali tarafından kısa sürede kontrol altına alındıysa da bölgedeki asayiş sorunları devam etmiştir.

19. asırda Trabzon Limanının ticaret hacmini arttıran gelişmeler yaşandı. Bunlardan biri 1838 tarihli Balta Limanı Ticaret Anlaşması ve diğeri de gemilerde buharlı motorların kullanılmaya başlamasıdır. Bu gelişmeler neticesinde Karadeniz uluslararası ticarete açılmış ve dolayısıyla bölgedeki limanların ticaret hacmi büyük ölçüde artmıştır. Limanın ticâret hacminin artmasından sonra Trabzon’da konsolosluklar, uluslararası gemi seferlerini düzenleyen acenteler açılmış ve böylece Trabzon Limanı Karadeniz’in en işlek limanı haline geldi. 19. yüzyılda bölgenin siyasi ve kültürel tarihiyle ilgili kaynakların birçoğu bu dönemde Trabzon’a gelmiş olan batılı seyyah, tüccar ve casusların yazıp yayınladıkları seyahatnamelerdir. Limanın yaşadığı bu parlak dönem 19. asrın son çeyreğinde sona erip gerileme dönemi başlamıştır. Bunun başlıca nedeni Tiflis-Batum demiryolu gibi farklı ticaret yollarının Trabzon Limanına alternatif olması ve bölgede yaşanan savaşlardır. Yine bu asrın ikinci yarısından sonra Kafkasya ve Kırım’dan bölgeye kalabalık gruplar halinde göçmenler gelmiş, göçmenlerle birlikte kolera ve tifo gibi salgın hastalıklar ortaya çıkmıştır. Salgın hastalıklardan korunmak amacıyla Trabzon’un yerli halkı bölgeyi terk etmeye başladı. Bu durum ticari ve sosyal hayatın felce uğramasına neden oldu (Yılmaz, 2006: 171).

Karadeniz’in uluslararası ticarete açılmasından sonra, önceleri bu sularda ticareti ellerinde bulunduran Müslüman tüccarlar bu üstünlüklerini yavaş yavaş Rum tüccarlar lehinde kaybetmeye başladılar. Gayrimüslimler sadece kendi meziyetleri ile değil aynı zamanda elde ettikleri, himaye sisteminin nimetleri olan beratlarla Müslüman rakiplerine karşı da oldukça avantajlı bir duruma geldiler (Yılmaz, 2006: 54).

I. Dünya Savaşı esnasında Trabzon, 18 Nisan 1916 günü Ruslar tarafından işgal edildi. İşgal sırasında Rus gemilerinin denizden gerçekleştirdiği bombardıman sonucu şehir büyük zarar gördü. İşgal nedeniyle Trabzon’da yaşayan Müslümanlar Giresun, Ordu ve Samsun’a doğru göç etmek zorunda kaldı. Aralık 1916 tarihinde yapılan hesaplamaya göre Ordu’da 43.000, Giresun’da 14.000, Tirebolu’da ise 18.000 muhacir bulunuyordu. Şehirden ayrılmayanlar Ruslardan cesaret bulan Rum ve Ermenilerin saldırılarına maruz kaldılar. Ruslara öncülük yapan ve yol gösteren Ermeniler Türk ordusunun geri çekildiği bölgelerde kalan kadın, erkek ve yaralı askerleri katletmekten geri kalmadı.

I. Dünya Savaşı yıllarının bir diğer sorunu salgın hastalıklardır. Sıtma, kolera ve İspanyol gribi salgın hastalıklar olarak bu bölgede can kaybına yol açmıştır. Bölgede 1914-1917 döneminde sadece orduda görev yapan askerlerden 92.000’i salgın hastalıklardan dolayı hayatını kaybetti (Tekir, 2017).

14 Şubat 1918 tarihinde imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması ile geri alınan Trabzon’da; müttefiklerce bir Rum Pontus Devleti kurulmak istenmişse de buna mani olunmuştur. Milli Mücadele döneminde Trabzonlular 12 Şubat 1919 tarihinde Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti’ni kurarak yurtlarını muhafaza ve müdafa etmek üzere çalışmalar başlatmışlardır. Ankara hükümeti 1923’te Pontusçu Rumların isyanına son vermiştir.

1923 yılında bölgedeki Rumlar Mübadele ile Yunanistan’a gönderildi. Gönderilen Rumların yerine Akçaabat’a ve il merkezindeki Çömlekçi mahallesine Batı Trakya’dan gelen Müslümanlar yerleştirilmiştir. Mübadele ile Doğu Karadeniz bölgesindeki Rum varlığı sona erdi.